Müzikler

28 Kasım 2010 Pazar

AKP ve onun gerici yüzünün temsilcisi Hasan Albayrak'ı uyarıyoruz! - Üniversiteli Kadın Kolektifi

AKP ve onun gerici yüzünün temsilcisi Hasan Albayrak'ı uyarıyoruz! - Üniversiteli Kadın Kolektifi


Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü Hasan Albayrak devlet yurtlarına saat 21.00 olan giriş saati uygulamasını savunarak, bu konudaki eleştirileri “O yaşta kız çocuğunun başıboş sokakta dolaşmasını doğru bulmuyorum. Çarşı pazar da açık değil, bara da gitmesin. Hem kız çocuğunun barda ne işi var. Tiyatroya sinemaya gitmelerine veya bir kursa katılmalarına engel yok. Gittiklerinde bunu gösteren belgeleri ibraz ettikleri taktirde hiçbir sorun yaşanmıyor.” diyerek yanıtladı.

Mevzu türban olduğunda kadınların inancı sebebiyle eğitim hakkından yararlanamadıklarını söyleyen “kadının özgürlüğü” konusunda mangalda kül bırakmayan gerici zihniyet, kadınının sokakta dolaşma saatini sınırlandırırken özgürlük kelimesini aklına getirmiyor.

Albayrak, cinsiyetçi açıklamalarına kadın öğrencilere “kız çocuğu” diyerek devam ediyor. Kadınların gece dışarı çıkmasını “tehlikeli” bulan Albayrak erkek öğrencilerin bara gitmesinde bir sakınca görmüyor. Albayrak’ın açıklamasında özellikle belirttiği kadın öğrenciler; yurda geç geldiğinde nerede eğlendiğini belgelemek zorunda olduğunu belirtiyor.

Üniversiteli Kadın Kolektifi’nin konuya dair açıklaması:

Üzerinden bir sene geçmesine rağmen Tayyip Erdoğan’ın Münevver Karabulut’un katledilmesi üzerine yaptığı açıklamayı unutmadık. Tayyip Erdoğan, “Kızınıza sahip çıkmazsanız ya davulcuya, ya zurnacıya” demişti.

Yeni (ancak maalesef ilk defa duymadığımız) bir açıklama da Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürü Hasan Albayrak’tan geldi. AKP’li Albayrak’ın geçtiğimiz gün yaptığı açıklamayla erkek egemen sistemin gerici, baskıcı, cinsiyetçi zihniyetiyle bir kez daha karşılaştık.

Hasan Albayrak, devlet yurtlarında saat 21.00 olan giriş saati uygulamasını savundu: “O yaşta kız çocuğunun başıboş sokakta dolaşmasını doğru bulmuyorum. Çarşı pazar da açık değil, bara da gitmesin. Hem kız çocuğunun barda ne işi var

Birincisi şunu bir kez daha söyleyelim. Cinsiyetimizi ikiye üçe bölenlere lafımızdır: Biz üniversiteli kadınlar ne “kız çocuğu”yuz ne de “bayan”ız, biz üniversiteli KADINIZ.

Eğer kadın gece dışarı çıkıyorsa ve başına bir şey gelirse sorumlu o kadındır. Öyle ya kadının gece dışarıda ne işi var. Bir de “başıboş”…”

Üniversiteli kadınların “başıboş” sokakta dolaşmasını doğru bulmadığını söyleyen Albayrak’ın “başıboş” kelimesiyle neyi kastettiğini gayet iyi biliyoruz. Albayrak’ın kastettiği şey tam da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “kadınlara sahip çıkın, kendi hallerine bırakmayın” uyarısı ile bağdaşıyor. Bu zihniyete göre kadınların başında bir bekçi (babası, abisi, kocası) olmalı, onları korumalı ve kollamalı; yoksa kadınlar her türlü tehlikeye açık hatta tek olduklarında tehlikeyi kendileri “davet” etmiş oluyor. Böylelikle başına gelen her şeyi hak etmiş oluyor.

Benzer bir olayı da geçtiğimiz aylarda Hacettepe Üniversitesi’nin Sağlık Merkezi’nde dağıtılan bildirilerde gördük:

1. Grup halinde gezmelisin
2. Karanlık caddelerde yürümemelisin
3. Eğlence yerlerine erkek arkadaşlarınla gitmelisin
4. Evde kapıyı kilitlemelisin

Hacettepe Üniversitesi’nde dağıtılan bu yazı da gösteriyor ki bilimin üretildiği, bilim insanlarının olduğu yer olan üniversitelerde bile kadınlara karşı ayrımcı ve baskıcı uygulamalar devam ediyor.

Oysaki daha 6 gün önce İzmir’de bir üniversiteli kadın köprü altında tecavüze uğradı. O gece dışarıda otobüs gelmediği için erkek arkadaşıyla birlikte otostop çeken kadının suçu muydu tecavüze uğramak? Yoksa erkek egemen sistemin savunularını yeniden üreten Hasan Albayrak gibiler mi?

Peki bir soru soralım! Kadınların tek (erkeksiz) başına sokaklarda dolaşmasını “güvensiz” bulan Albayrak üniversiteli kadınların gece veya gündüz okullarda, yurtlarda, yurt yollarında tacize, tecavüze uğramasının sorumlusu olarak kimleri görüyor?

Tabi ki cinsiyetçi, gerici AKP’li Albayrak’ın bu açıklamalarından sonra kendisinden mantıklı bir cevap beklemiyoruz.

Evet bizler kampus içinde veya yurtlarda taciz tecavüz olaylarıyla karşı karşıyayız. Ama bunun nedeni üniversiteli kadınların gece ve tek başına dışarı çıkması değil tabi ki.

Biz ulaşım pahalılığı yüzünden yürümek zorunda kaldığımız; yeterli ışıklandırmanın olmadığı yollarda tecavüze uğruyoruz.

Ulaşım sefer saatlerinin seyrekliği ile kalabalık otobüslerde taciz ediliyoruz.

Bununla beraber;

Üniversitede yaşadığımız taciz, tecavüz olaylarını bildirebileceğimiz bir merkez bulamıyoruz.

Üniversite yönetmeliklerinde tacize karşı hiçbir yaptırım uygulayacak madde yok.

Yönetime şikâyette bulunduğumuzda ise bu durum geçiştirilmeye çalışılıyor.

Yurtlarda kadına yönelik baskı ve ayrımcılık

Ayrıca yurtlara giriş saati uygulaması eşitlikçi uygulanmıyor. Devlet yurtlarında kalan bizler geç kaldığımız durumda uyarı cezası alıyoruz, ailelerimize şikâyet ediliyoruz. Ancak aynı uygulamalar genellikle erkek öğrenciler için bir sorun teşkil etmiyor.

Bunların yanında yurt giriş saatinin 21.00 olmasını ile ilgili bir konuşmada Albayrak Erken saatte yurda girince ders çalışmaya başlıyorlar. Biz de bu giriş saati uygulaması ile onları ders çalışmaya yönlendirmiş oluyoruz. Yurtlarda kalan öğrencilerimizin yüzde 96-97’si dersleriyle ilgileniyor.”diyerek kadınların yurda erken gelme zorunluluğunu derslerindeki başarıya bağlamış. Ancak bu giriş saatleri uygulanmasının asıl nedeninin bizi kontrol altına almak amaçlı bir denetim mekanizması olduğunun farkındayız.

Hasan Albayrak cinsiyetçi söylemlerine son vermiyor ve ekliyor:

O saatte neresi açık. Çarşı, pazar kapalı. Bara da gitmesin. İçki sigara zararlı zaten. Tiyatroya sinemaya gitmelerine veya bir kursa katılmalarına engel yok. Gittiklerinde bunu gösteren belgeleri ibraz ettikleri taktirde hiçbir sorun yaşanmıyor. diyor. Gerici Albayrak’a göre kadınlar gece dışarı çıkamayacağı gibi eğlenemez de. İçki de içemez, sigara da. Eğer bu “kendine yakışmayan” davranışlarda bulunursa o kadın uyarılır, ailesi de aranır.

Erkek öğrencilerin bara gitmesinde ise bir sakınca görülmediği açık. Erkeklerin bara gitmeye, gece dışarıda olmasına bir itiraz yok. Ancak konu kadına gelince kadın nerede eğlendiğini belgelemek zorunda bırakılıyor.

Kız çocuğu” değil ne yaptığını, kim olduğunu bilen üniversiteli kadınlar olarak bize acil eşitlik gerek!

Buradan kadın düşmanı AKP’yi ve onun Hasan Albayrak gibi yandaşçılarını uyarıyoruz. Baskıcı, cinsiyetçi, gerici söylemlerinize ve uygulamalarınıza bir son verin.

Gericiliğe, paralı eğitime, baskıya, tacize, tecavüze, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa ve her türlü ayrımcılığa karşı aldık ellerimize şemsiyelerimizi ne başımıza bekçi istiyoruz ne de sizin üniversitelerde yaymaya çalıştığınız gericiliği.

Amfide, okulda, yurtta sesimizi her yerde duyacaksınız. Eşit ve özgür bir dünya kurana dek, yok sayılan kadınlığımızı inadına inadına "kadınız" diyerek haykırarak geliyoruz:

BİZE ACİL EŞİTLİK GEREK!

Devamını Oku

31 Ağustos 2010 Salı

Ankara'da Kadınlar "Hayır" Çağrısı Yaptılar


Bugün 18.00’da Sakarya Caddesi’nde buluşan kadınlar 12 Eylül’de ‘Hayır’ diyeceklerine dair bir basın açıklaması yaptıktan sonra, Kızılay’da bildiri dağıtarak 4 Eylül’de yapılacak mitinge çağrı yaptılar.

EMEP’li, ÖDP’li, TKP’li, Halkevci, TMMOB'li, DİSK’li, KESK’li ve Öğrenci Kolektifleri’nden kadınlar “12 Eylül anayasasına da, AKP anayasasına da hayır” dediler. “Kadınlar eşitlik ve özgürlük istiyor! AKP’nin ‘eşitlikçi anayasa yalanına’ hayır” yazılı pankart taşıyan kadınlar Sakarya Caddesi’nde yaptıkları basın açıklamasında “AKP’nin, sermayeye sınırsız talan alanı açmak ve kendi iktidarını güçlendirmek için hazırladığı paketin içinde bulunan ve kadın-erkek eşitliğini sağlamak için önemli adımlar atacağını iddia ettiği 10.maddenin yalan olduğunu, çünkü bunları söyleyenin kadına bakışı gerici-muhafazakar kalıpların dışına çıkamayan, kadınları üç çocuk doğurmakla görevli sanan, kadın düşmanı bir zihniyetin baş temsilcisi olan Tayyip Erdoğan olduğunu” vurguladılar.

“Cinsiyetçi AKP’ye HAYIR!”, “Üniversiteli kadınlardan HAYIR!”, “YÖK varsa, biz YOKUZ!” yazılı dövizler taşıyan Öğrenci Kolektifleri’nden Kadınlar da ‘gerçekten eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa istediklerini’ bütün kadınlarla birlikte bir kez daha haykırdılar.
Basın açıklamasının ardından Gülay Akgün’e ait “artık yeter” parçasını söyleyen kadınlar kurdukları temsili sandıkta Hayır oyu kullandılar. 4 Eylül’de gerçekleştirilecek olan mitinge katılacaklarını belirten kadınlar, daha sonra Kızılay’da bu konu ile ilgili kitlesel şekilde bildiri dağıtarak referandumda “Hayır” demeye ve 4 Eylül’deki mitinge çağrı yaptılar.
Devamını Oku

27 Ağustos 2010 Cuma

Üniversiteli Kadınlar AKP’nin Eşitlik Yalanına “HAYIR” Diyor!


AKP'nin anayasa paketindeki maddeler arasında en çok savunduğu maddelerden biri "kadınlara özel ayrımcılık" maddesi oldu.

Aliye Kavaf'ın "devrim" olarak nitelendirdiği bu madde gerçekte kadınlar için ne anlama geliyor?

Anayasada yer alan "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” cümlesine ek olarak şimdi “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” cümlesi ve devamı fıkra olarak da “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.” cümlesi eklendi. Erdoğan'ın 18 Temmuz'da kadın temsilcileriyle yaptığı görüşmedeki "Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum. Kadınlar ve erkekler farklıdır, birbirinin mütemmimidir (tamamlayıcısıdır).” açıklamaları maddede geçen eşitlik lafının içeriğinin boşluğunu da gözler önüne seriyor. Devletin kadın erkek arasındaki "fiili eşitliği" sağlamaya yönelik önlemler alması, düzenlemeler yapması ve bunları ayrıntılı şekilde planlaması gerekirken 10. maddeye yapılan ekte kadınlar için böyle bir düzenleme görülmüyor. Anayasaya konan "eşitlik" lafının hukuki metinde yer alması bu hakkın etkin şekilde kullanılacağı anlamına gelmiyor. AKP'nin 8 yıllık iktidarı boyunca yaptığı uygulamalara bakarsak kadın-erkek arasındaki eşitliği sağlamasını zaten beklemiyorduk.

Kadın-Erkek arasındaki eşitsizlik azalıyor mu?


Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) toplantılarına katılan Aliye Kavaf anayasa değişikliği paketinin kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içerdiğini, kız çocukları açısından sorunların halen varlığını sürdürmesine rağmen eğitim alanında Türkiye'nin son yıllarda kaydettiği gelişmenin oldukça çarpıcı olduğunu söyledi.

Ancak CEDAW'ın yayınladığı rapora göre 5 yıl önceki değerlendirmeden bu yana değişen pek bir şey yok, hala her alanda kadına karşı ayrımcılık sürüyor.

Verilere bakacak olursak;

-Kadınların yüzde 19.6'sının okuma-yazması yok.
-Kadınların yüzde 75.4'ü işgücüne katılmıyor, kentlerde yaşayan kadınların istihdam oranı yüzde 17.6. Parça başı, güvencesiz çalışan kadın sayısı ciddi bir orana sahipken kayıt dışı olduğu için bu sayı bilinmiyor.
-Kadın belediye başkanlarının oranı yüzde 1 bile değil.
-155 vali arasında kadın yok.
-Siyasi Partiler ve Seçim Yasası değişmedi(kadın kotası uygulaması)

AKP bu karneyle bu anayasa sınavından geçemez

Kadın sığınma evlerinin yetersizliğiyle ilgili bir soruya Erdoğan "Bizim kadınımız sığınmaz" demişti. Aynı zihniyetteki İstanbul Beyoğlu Kaymakamlığı'na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı 31 Aralık 2008'de Mor Çatı ile ilişkilerini sonlandırdı.

1 Ekim 2008 günü yürürlüğe giren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (SSGSS) ile kadın, edinilmiş haklarının çoğundan mahrum edildi. Emeklilik yaşının artması, emzirme yardımının SGK Yönetim Kurulu'nun inisiyatifine bırakılması, ev içinde yaşayan 25 yaşından büyük kadınların sağlık sigortasından yararlanma hakkının kaldırılması gibi...

Adalet Bakanlığında yapılan bir toplantıda "Cinsel ilişki yaşının düştüğü ve toplumsal gerçeklerin göz önünde bulundurulması gerektiği" gerekçesiyle evlenme yaşının 14'e indirilmesi önerisini tartışan ve Hüseyin Üzmez gibi tecavüzcüler için yeni değişiklikler yaparak aflar çıkarmak isteyen AKP'nin kadınlara ilişkin düzenlemedeki samimiyeti gözler önünde.

Kadın düşmanlığına da “EVET” dediler!


Belediye başkanlarından bakanlarına kadar birçok AKP’li ismin imam nikahlı oldukları biliniyor.

Erdoğan'a ne konuda danışmanlık yaptığı merak konusu olan Ali Yüksel'in ise 3 eşi var.
İşte Ali Yüksel'in bu konu üzerine yaptığı bir röportajdaki açıklamaları:

- Benim niyetim dörde kadar gitmek ama kısmetim nedir, onu bilemem Allah bilir
-Evlendiğim eşlerimden izin almadım. İzin vermezler ki... Sünnet bir ibadeti yapacağımda izin almak mecburiyetinde değilim.

Aynı zihniyetteki AKP'li Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı Kürt sorunun çözümü için erkeklerin ikinci kez evlenmeleri gerektiği yönündeki kadını aşağılayan, ırkçı ve cinsiyetçi söylemleri:

- Zaman zaman ikinci eşler de olmuştur. Bu bizim kültürümüzde vardır. Kanunlarımız buna müsait değildir ama maalesef Türkiye’de oluyor. Bu gerçeği kabullenelim.
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun Cumhuriyet’in ilk yıllarında kız ve erkek öğrencilerin ayrı okullarda okutulması konusunda yaptığı açıklama:
-Bu meseleyi çağdaşlık, çağ dışılık, harem- selamlık olarak değerlendirmek her şeyden önce eğitim planlaması açısından bilimsel değil. Ben buna prensipte “evet” dediğimi açıkça ifade etmek istiyorum.
Referandumda “evet” diyeceğini açıklayan Ali Ağaoğlu aynı konuşma sırasında şu cümleleri söyleyebiliyor:

-İşadamlarının şirketleri karısı gibi değil, metresi gibi olmalı. Şirketimi yüksek fiyat ödeyene satarım.

Bu bir kaç açıklamadan da anlaşılacağı üzere, AKP’liler ve yandaşları anayasaya değişikliğine de, kadın düşmanlığına da “evet” diyor.



ÜNİVERSİTELİ KADINLAR NE DİYECEK?

AKP YÖK’ü neden kaldırmıyor? Bu soruyu sormamızın nedeni, Erdoğan'ın YÖK'ü ele geçirmeden önce YÖK'ün anti-demokratikliğinden dem vurmasıydı. Şimdi de demokrasi havariliğine soyunurken 12 Eylül'ün ürünü olan YÖK'ü kaldırmak için düzenlemeler yapmak yerine, onu koruyor.

Harç paraları, giderek sermayeye açılan üniversitenin her alanının paralılaştırılması gibi birçok dönüşümün hızla uygulanmaya çalışıldığı üniversitelerde kadınlar daha fazla eziliyor. Kadınların yaşadığı sorunların görmezden gelindiği, adeta doğallaştığı üniversitelerin yönetmelikleri de kadını yok sayıyor. Anayasa tartışmalarıyla kadına “ayrıcalık” tanıdığını iddia eden AKP, aksine ilkokuldan üniversiteye kadınların eğitim alanında yaşadığı ayrımcılığı derinleştiriyor. YÖK'ün gerici, baskıcı, cinsiyetçi uygulamaları üniversiteli kadınları üniversiter yaşamın dışına itiyor. Bu nedenle, üniversitelerde kadın merkezleri açılmasının, yurtlardaki ayrımcılığın önlenmesinin önünü açmayan/sağlamayan, kadınlara gerçek eşitlik getirmeyen tüm düzenlemelere, AKP anayasasına, üniversiteli kadınların cevabı “HAYIR” olacaktır.
Devamını Oku

23 Ağustos 2010 Pazartesi

İstanbul'da Kadınlar AKP'nin Anayasasına HAYIR Dedi



21 Ağustos günü saat 13.00’da Taksim-Tramvay Durağı’nda toplanan kadınlar AKP’nin anayasasına hayır demek için Galatasaray Meydanına yürüdü.

Halkevci Kadınlar, TKP’li Emekçi Kadınlar, ÖDP’li Kadınlar, EMEP’li Kadınlar’ın çağrısıyla yapılan “12 Eylül Anayasasına da AKP Anayasasına da HAYIR” eylemine Öğrenci Kolektifi’nden Kadınlar da “Üniversiteli Kadınlar Hayır Diyor” diyerek katıldı.

Eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa talebinin yükseltildiği eylem de AKP’nin “pozitif ayrımcılık” yalanı vurgulandı. Kadınlar adına basın açıklamasını yapan tekel işçisi Türkiye Azkar, “Anayasa paketini en çok da kadınlara pozitif ayrımcılık getiriyor teziyle savunmaya çalışıyorlar. Bu tez tümden çürüktür. Çünkü sözü söyleyen, kadına bakışı gerici muhafazakar kalıpların dışına çıkmayan, kadınları üç çocuk doğurmakla görevli sanan bir zihniyetin baş temsilcisi Tayyip Erdoğan’ındır” diyerek AKP’nin yalanlarına kadınların inanmadığını vurguladı.

Azkar, Tayyip Erdoğan’ın “Kadınlarla erkekler eşit değildir” sözlerini hatırlatarak “Son 7 yılda kadın cinayetlerinin yüzde 1400 arttığı, eşitliğin sağlanmasında fiili ve yasal engellerin varlığını sürdürdüğü, eşcinselliğin hastalık, kadınların çocuk doğurmakla görevli olduğunun sayılması, kadının Kürt sorununun çözümü için evlenilecek ikinci üçüncü eş olarak görüldüğü, tacizcileri korumak için evlilik yaşının 14’e indirilmeye çalışıldığı, kadınların kazanılmış tüm haklarını gerileten SSGSSS’nin yasalaştırıldığı sürecin sorumlusu olan AKP, bu 8 yılın hesabını vermeden, eşitlik ve özgürlük lafını ağzına alamaz” dedi.

Eylemde sık sık “Kadınlar sandıkta hayır diyecek”, “Sandığa git, hayır de”, “Muhtaç değiliz, mağdur değiliz, eşitlikçi bir anayasa istiyoruz” sloganları atıldı.

Eyleme katılan Pınar Sağ ise AKP’nin anayasasına HAYIR diyeceğini vurguladı.

“Cinsiyetçi, gerici, baskıcı YÖK’e HAYIR”, “eğitimde kadına pozitif ayrımcılık istiyoruz” yazılı dövizler taşıyan Öğrenci Kolektifleri’nden Kadınlar; üniversitede, yurtta, ANAYASA’da gerçek eşitlik istediklerini vurgulayarak bütün üniversiteli kadınları referandumda HAYIR demeye çağırdı.
Devamını Oku

19 Ağustos 2010 Perşembe

Kadınlar 12 Eylül Anayasası’na da, AKP Anayasası’na da HAYIR diyor!

Kadınlar gerçek eşitlikçi bir anayasa istiyor

AKP 12 Eylül’de halkoylamasına sunacağı yeni anayasayı “özgürlük”, “eşitlik” laflarıyla
cilalamaya çalışıyor. Anayasa paketinin özellikle kadınlar açısından bir devrim niteliğinde olduğunu söylüyor.

Oysa AKP, anayasada yapacağı değişiklikle, kadınla erkek arasındaki eşitsizliği derinleştirecek, uyguladığı yeni liberal ve gerici politikalarla var olan hakların bile fiili
olarak kullanılmasını engellemiş olacaktır.

Gerçek eşitlik ve özgürlüğün, kadınlara dönük ayrımcılığın yasaklandığı, bunun önündeki tüm yasal ve fiili engellerin kaldırıldığı, kadınların çalışmasının koşullarının oluşturulduğu, ev içi emeğin görünür kılındığı, güvencesiz çalıştırılmalarının engellendiği, kamusal hakların güvence altına alındığı, cinsel yönelimi nedeniyle kimsenin yargılanmadığı, barışın egemen kılındığı bir düzen için;

12 Eylül Anayasası’na da AKP Anayasası’na da HAYIR!



Basın açıklaması

Tarih : 21 Ağustos 2010 Cumartesi

Saat : 13.00 Taksim Tramvay Durağı, Galatasaray’a yürüyüş



EMEP’li Kadınlar, ÖDP’li Kadınlar, Halkevci Kadınlar, TKP’li Emekçi Kadınlar



Not: Kurumsal katılımlar olduğunda imzalar çoğaltılabilir. Eylem kadın katılımlıdır.
Devamını Oku

25 Temmuz 2010 Pazar

ERDOĞAN ve KADINI (Sema Özdemir)

Tayyip Erdoğan, 18 Temmuz’da kadın temsilcileriyle yaptığı görüşmede buyurdu: “Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum. Onun için fırsat eşitliği demeyi tercih ediyorum. Kadınlar ve erkekler farklıdır, birbirinin mütemmimidir.”
Kendisini nasıl tebrik edeceğimizi kestiremediğimiz Başbakan, her zamanki gibi ‘fark’ını ortaya koyarak kadın ve erkeğin birbirinin aynı olmadığını nihayet açıkladı ve kadın hakları savunucularının bugüne kadar hiç aklına getiremediği bir gerçekle hepimizi karşı karşıya bıraktı: Meğer kadın ve erkek farklıymış!

Bu gerçek, yalnız bizi değil AKP’lileri dahi yola gelmeye zorlayacağa benziyor. Zira demokrasi yolunda ‘sağlam adım’larla ilerleyen AKP, Anayasa’da eşitliğe yönelik tedbirler almak üzere bir değişikliğe başvurmuştu. Eşitliğe inanmayan bir Başbakan değişikliğin yeniden gözden geçirilmesini gerektirebilir.

Aynı toplantıda kadın sığınma evlerinin yetersizliğiyle ilgili bir soruya da “Bizim kadınımız sığınmaz” şeklinde tepki gösteren Erdoğan, hamaset üzerine kurulu iktidarına yine aynı yöntemle devam etmek niyetinde olduğunu gösterdi. Kadın temsilcileri Erdoğan’a “bizim kadınımız” kategorisine kimlerin dahil olduğunu, bu kadınların daha başka neleri yapıp yapamayacaklarını sordular mı acaba? Çünkü belli ki Erdoğan “bizim kadınımız” adını verdiği kadın tipini beyninde çok önceden kodlamış.

Erdoğan’ın Kadını

Erdoğan’ın kadını yiğittir, merttir; taşı sıksa suyunu çıkarır. Lakin taşı sıkmak gibi güç gösterilerini kendine yakıştıramayacağından taşı sıkmaz. Tıpkı can sıkmayacağı gibi. Erkeğinin canını sıkan, olur olmaz taleplerle baş ağrıtan kadın “bizim kadınımız” kategorisi içine sokulmaz.

Erdoğan’ın kadını hor görülmez, dövülmez; şiddete maruz kalmaz. (KSGM verilerine göre) Türkiye’de şiddet gören %39’luk orana sahip kadın kitlesi ise bu durumda “bizim kadınımız” değildir. Velev ki “bizim erkeğimiz”, “bizim kadınımız”a bizim çok da tasvip etmeyeceğimiz şeyleri yaptı, şiddet uyguladı. Böyle durumlarda bizim dirençli, itaatkar, baş ağrıtmayan kadınımız boyun eğmesini, susup köşesine çekilmeyi de bilecektir ve böylece sığınma evlerine ihtiyaç kalmayacaktır.

Bizim kadınımız ses çıkarmamayı bildiği gibi, evinde oturmasını da bilecektir. Böylece ülke genelinde kadınların %75’inin işgücüne katılmadığının tespit edilmesi, Başbakan için üzüntü değil olsa olsa gurur kaynağı olacaktır. Dizini kırıp oturması gereken kadın, bir şekilde iş hayatına atılırsa da; Erdoğan’ın gazetecisi, Erdoğan’ın profesörü, Erdoğan’ın bakanı olacak, ona kol kanat gerecek, yok sayılan haklarına karşıysa göz yumacaktır.

Erdoğan’ın Bakanı

Tayyip Erdoğan’ın toplantı boyunca söylediklerine tepki göstermeyen Aliye Kavaf’ın, Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapması Erdoğan’ın aradığı çalışan kadın imajının bir ölçüde başarıya ulaştığının göstergesi. Zaten Kavaf aynı dönemlerde CEDAW(Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) çerçevesinde düzenlenen toplantıda, kadın hakları konusunda nasıl da ilerleme kaydedildiğine Birleşmiş Milletler’i ikna etmeye uğraştığından, “ilerletilmesi gereken bir Başbakan”dan bahis açmayacağı aşikar. Hal böyleyken Kavaf’ın rolü, kadın erkek eşitliğine inanmayan başarılı Başbakanın arkasındaki Süs Bakan rolü değil de ne?

Peki Ya “Diğer Kadınlar”?

Başbakan kendi kadın ütopyasını yaratadursun, bu ülkede bir şekilde şiddete maruz kalan, tacize, tecavüze uğrayan, eğitim alması engellenen, genç yaşta zorla evlendirilen, işgücüne katılımı sağlanmayan kadınlar var. Ne yazık ki kadına Erdoğan’ın baktığı gözlerle bakan binlerce göz var.
Erdoğan’ın gözünden kaçsa da bu kadınlar, sivil toplum kuruluşlarının gözünden kaçmıyor. Kadının İnsan Hakları - Yeni Çözümler Vakfı ve Uçan Süpürge’nin ülke genelindeki kadınlara dair hazırladığı raporları Başbakan özellikle incelesin. Sonra bıraksın hamaseti ve dosdoğru söylesin:

Raporlarda yer alan kadınlar da Başbakan’ın gündemindeler mi?
Erdoğan ve peşindekilerin “bizim kadınımız”ı bir kenara bırakıp “bizim gerçeğimiz”le yüzleşmeye cesareti var mı?
Devamını Oku

8 Temmuz 2010 Perşembe

İzmir Öğrenci Kolektifi'nden Kadınlar İBB'ye Yürüyor

525 ÜCRETSİZ SEFERE KADINLAR TACİZSİZ GÜNLERE...

Üniversite içerisinde ücretsiz ulaşımı sağlayan 525 artık ücretli...525 e binmek için artık sadece öğrenci olmak yetmiyor,kentkart basman gerekiyor.Tabi paran varsa!

Geçen yıl okulların kapandığı yaz döneminde öğrencilerin olmamasını fırsat bilen İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ 525'i ücretli hale getirmişti.Ancak İBB öğrencilerin tepkilerine sadece 4 saat dayanabilmiş,bu uygulamayı geri çekmek zorunda kalmıştı.Bu sene de aynı tarihlerde yaptığı bu uygulamayla,yaklaşık iki haftadır öğrencileri mağdur etmektedir.Son 3 gündür ise seferleri durdurup öğrencilerine derslerine gitmesine engel olmaktadır.

Harçlara, ulaşıma gelen zamlar ve kesilen burslarla mağdur olan üniversitelinin 525'in ücretli olmasıyla birlikte, eğitim hakkı bir kez daha elinden alınıyor. Hele bir de söz konusu kadınlarsa mağduriyet ikiye katlanıyor. Bu uygulama gece yurduna dönmek isteyen üniversiteli kadınları, gecenin güvensiz ve karanlık sokaklarında yürümeye mecbur bırakıyor. Belediyenin bu uygulamasıyla taciz tecavüz vakalarıyla daha sık karşı karşıya geleceğimiz anlamına geliyor. Artık üniversiteli kadını,daha fazla gasp edileceği,daha fazla tacize uğrayacağı günler bekliyor.

Bundan sonra bu tür olayların artmasının sorumlusu, ücretli 525 uygulamasının mimarı İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ'DİR.

525'in mağduriyetini 2 kez yaşayan biz üniversiteli kadınlar olarak İBB'yi uyarmak ve taleplerimizi iletmek için 9 Temmuz Cuma günü(YARIN) Saat: 13:00 da İBB'ye yürüyoruz.

BÜTÜN DUYARLI KADIN ARKADAŞLARIMIZA ÇAĞRIMIZDIR

9 TEMMUZ CUMA GÜNÜ
SAAT 13.00 DA
KONAK YKM ÖNÜNDE
BULUŞUYORUZ...
İLETİŞİM:0506 932 5754

ÖĞRENCİ KOLEKTİFİNDEN KADINLAR
Devamını Oku

Bekir Yıldız’ın “Evlilik Şirketi” Üzerine.../ Sema Özdemir


Şirket kelimesi kafalardaki “aile yuvası” için ağır gelebilir en başta. Siz de muhtemelen o şirketin bir ürünüsünüz çünkü. Varoluş kaynağınıza burun bükmek ukalaca görünebilir. Hele ki mutlu bir aile çocuğuysanız, zor kabullenmek tek seferde. Ama ne yazık ki evlilik denen gerçek çoğu zaman böyle. İki tarafı birbirine sözleşmelerle bağlayıp, o ilk geceye sürükleyen, hatta zaman zaman sırf o ilk gece ve sonraları için alınmış bir izin; toplumun sizi de evlendirip mutluluğa ermesi, bir avın daha ortadan kalkması adına girişilmiş bir zor yolculuk; payınıza düşen sevgiler gitgide uzaklaşırken, kar paylarınızla karnınızı doyurabileceğiniz bir girişim evlilik.

Bekir Yıldız tam da bu gerçeklikten hareketle kurguluyor öyküsünü. Evliliklerinin 9. yıl dönümü gecesinde birbirlerine karşı dürüst olacaklarına, saklı olan her şeyi birbirlerine anlatacaklarına söz veren bir çifti mercek altına alıyor. İyi yapıyor. İyi yapıyor çünkü o tek gece hepimizin hayatında uzak yada yakından var olan evlilik gerçeği üzerine cesurca bir şeyler söylüyor. İyi yapıyor çünkü evliliği aşk ve sevgi birlikteliğinden çok, iki insanın birbirine olan zorunlu ihtiyacından doğan temelsiz bir yapıyı var etmesi açısından ele alarak bakış açımızı genişletiyor. O güne kadar saklı kalanlar ortaya saçıldıkça yılların beraberliğinin bir şirketten öteye gidemediği görülüyor.

Neden bir zorunluluk evlilik? Hele ki kadın için… Bir erkek “bekarlık sultanlık” felsefesini ulu orta söyleyip geçiştirebilir etraftan gelen “kız bulalım” baskılarını. 40’ında da bekarsa “gününü gün ediyor” denilebilir. Ama bir kadın için böyle değil.. evde kalmıştır, artık çok geçtir, en kötü aday bile istese kız ona muhakkak verilecektir, ya istenmezse ailesi konu komşunun yüzüne nasıl baksındır, ve dırdır ve dırdır. Toplumun dırdırını çekmek evliliğin çilesini çekmekten daha zor diye mi daha en başından umut vaat etmeyen bir yolu seçiyor kadınlar? Bekir Yıldız’ın yarattığı karakter kitabın bir köşesinde diyor ki: “Erkeklerin yönettiği toplumlarda kadınlar hep sürgülü kapılar ardında mutluluğu arıyorlar.” Kimi zaman bir erkekle yakalandığı için anne babasından, kimi zamanda kocasından kaçıp kapılar ardına saklanan kadın her şeye rağmen bir umut arayışıyla mı evleniyor yoksa? Mutluluk için… ya tutarsa?

Ne yazık ki tutmuyor çoğu zaman hesaplar. Bir gece, “doğrular söylensin” dendiğinde, güya yıllardır birlikte fakat birbirini anlamanın katbekat ötesinde iki insan kalıyor elde. Umut bağladığın adam kazma mı çıktı sevgili kızım? Ömrünce seversin sandığın kadın başka kadınlara gitmene engel değil miymiş meğer be oğlum? Çocuk, dünyanın en büyük mutluluğu olmasının yanı sıra bu temelsiz birlikteliğin prangaları mıymış aynı zamanda? Gerçekler muhakkak bir gece dank eder kafana. Bekir Yıldız, o geceyi anlatmış. Kitap, doğrudan kadın merkezli kurulmuş bir kitap olmaktan uzak, hatta tüm yaşadıklarına rağmen kadından çok erkek figürü farkında içine düşülen durumun. Fakat okuyan herkes, hele ki evlilik yükünü kimi zaman bilinçli kimi zaman farkında olmaksızın sırtlanan kadınlar, bir şeyler bulacak; yalnız anne-babası yahut kendisi boşanmış, defalarca aldatılmış olduğunu bilenler değil, benim gibi mutlu aile çocuğu olduğunu düşündüğü halde, bir toplumun gerçeğine gözlerini kapayamayanlar da.

Kitaptan “ilk gece”ye dair bir alıntı:
“…Gelinlikliydi kadın. Daha önce açtığı her yanı kapamıştı beyaz, uzun gelinlik. Koşuyordu. Dönüyordu. Mühürü, beyazlıkların, allı pullu işlemelerin içinde. Adam, siyahlar giymişti. O da koşuyordu. Dönüyordu, birkaç saat kalmış bir mutluluğa kavuşmanın sevinciyle. Yirmi beş yıldan beri bekletilmiş olmanın hıncı yerine, sanki sabırlı olabilmenin sevincini taşıyordu yüzünde. Çevre insan doluydu. Salon ışıklı, konfetiliydi. Az sonra el ele verip özenle döşenmiş bir odaya bırakacaklardı bu iki insanı. Bekleyebildikleri için bir ödüllendirmeydi bu onları. Ama nasıl bekleyebilmiş olmalarını hiç kimse düşünmüyordu salonda. Yürüyorlar şimdi. El öpmek… Mutluluk dilekleri… Başgöz olacaklar az sonra. Adam, kucaklıyor gelini. Azgın suların içinden, boğulmak üzere kurtardığı bir kadın gibi kucaklamış gelini. Azgın sular… Dalgaların her inip kalkışında, yaşamak için çırpınan kadın… Bugüne dek, boğulmasını sahilden seyretmiş sanki bütün erkekler. Ceset sahile vurunca, üstüne atlayacak erkekler… Ölmüş bir kadın da olsa… Herkese açık evlere doğru sürükleyecekler onu. Ama, siyah elbiseli, sanki yas tutmak sırası o gün kendisindeymiş gibi atılacak dalgaların arasına ve kurtaracak kadını. İşte kurtarmış bile… Kapıyı kilitliyor ardından… Canlı canlı atıyor yatağın üzerine beyaz gelinlikli kadını. Oda gece lambasından daha aydınlık… Kırmızı bir aydınlık. Adam öpüyor kadının ellerini. Kadın da öpüyor. Kadın kurtarıldığı için… Adam kurtardığının farkında olmaksızın, başka şeyler düşünüyor. Ergenliğinden bu yana, kendisinin özbeöz malı olabilecek bir kadına, benimsin diyebileceğini düşünüyor. Benimsin diyor. Sonuna dek diye, seviyor kadın da. Sarılıyorlar. İlk kez kimsesiz bir odada, hiç kimseden korkmadan sarılmak… Unutuyor her ikisi de, bugüne dek başkalarıyla da sarıldıklarını. Unutulacak şey… Ayıplanmadan kucaklaşma bu. Sevinçleri daha çok artıyor. Sıra dudaklar. Adam daha usta. Dil istiyor. Kadın kaçırıyor. Beki de ustalığını gizlemek bedenin her dokusunda canlı hala. Kadın, şaşırıyor ansızın. Çünkü soyuyor odadaki adam onu. Sanki kocası değil bu. Ya işi ileriye götürürse? Düğmeler açılıyor. Kadın daha bir huysuz. Bir an karıştırıyor öteki erkeklerle. Korkuyor. Kaçmak istiyor. Sevgilim, diyor adam. Ben senin sahibinim. Onaylandı bu. Sen diyor, biricik erkeğim. Gelinlikten sıyrılıyor kadın. Ağlıyor. Sevincinden diyor adam. Oysa, gölgeler düşüyor adamın başı üzerine. Kadının daha önce tanıdığı adamların başı… Kadın ağlayamıyor bir süre. Dişlerini sıkıyor. Adam hiçbir şey düşünmeden ergenliğinden beri aradığını saldırıyor. Kadın bağırıyor. Adam mutlu. Kırmızı, beyaz kanı, o da seviyor…”
Devamını Oku

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Ankara Kadın Platformu'ndan Halil Bakırcı'nın İstifasına Dair İmza Kampanyası

http://halilbakirciistifa.blogspot.com/

internet adresinden Halil Bakırcı'nın istifa etmesi, etmiyorsa derhal görevden alınması için imza atabilirsiniz

Halil Bakırcı İstifa Etmeli, Etmiyorsa Derhal Görevden Alınmalıdır
Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı: "…Maddi durumu güçlü vatandaşlarımız bu bölgede yaşayan bayanlarla ikinci ya da üçüncü evliliklerini yaparak hısımlık bağları oluşturmaları gerekir. Eşinden çocuğu olmayan vatandaşlarımız da dini nikahlı olarak bu bölgelerden kız alarak evlenebilirler.”, “"Bazı zenginlerin kendilerine metres tuttuklarını, gayri meşru ilişkilere girdiklerini duyuyoruz. Dini nikah ile ikinci, üçüncü evlilik yapmak metres tutup gayri meşru bir ilişki yaşamaktan çok daha doğru olur. Bu nedenle Güneydoğu bölgemizden kendilerine eş almalarında bir yanlış öremiyorum. Aksine hayır görüyorum”

Halil Bakırcı bu ve özür dilediği sözleriyle;

“Kız alıp verme” ifadesini ısrarla kullanmakta, yani kadınları alınıp verilen eşyalar olarak görmekte ve kadınların kendi evlilikleriyle ilgili iradelerini yok saymakta...

Erkek çok eşliliğini meşru görmekte, propagandasını yapmakta ve bu konudaki yasaları yok saymakta…

Kadınlara, aynı zamanda bu yaklaşımla Kürtlere karşı ayrımcılık yapan ve suç işleyen Halil Bakırcı istifa etmeli, etmiyorsa derhal görevden alınmalıdır.
Devamını Oku

6 Temmuz 2010 Salı

Şemsiyelerimiz,yumurtalarımız hazır: AKP'DEN HESAP SORACAĞIZ! - Öğrenci Kolektifi'nden Kadınlar

AKP'li Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı'nın Kürt sorununa yaptığı akıl dışı çözüm önerisi ile AKP'nin gerici, faşist, cinsiyetçi algısıyla geçtiğimiz günlerde bir kez daha yüz yüze geldik. AKP'li belediye başkanı Halil Bakırcı Kürt sorununun çözümü için kadınların kullanılmasını önerdi. İnsanların evlilikleri sırasında metres tutabildiğini söyleyen Bakırcı bunun yanlış olduğunu, bunun yerine Doğu’dan ikinci eş alımıyla Kürt sorunun 30 yıl içinde çözülebileceğini öne sürdü. “İkinci eşler doğudan alınırsa, hasımlık hısımlığa döner!”

AKP'li belediye başkanının yaptığı açıklamalar ve Kürt sorununa çözüm önerisi işte bu şekildeydi. Hepimiz süreci gazete ve televizyonlardan takip etmişizdir ama hatırlatmakta fayda var: yapılan bu akıl dışı açıklamanın ardından toplumun hemen hemen tüm kesimlerinden tepkiler yükseldi. Ülkenin her yanında kadınlar eylemleriyle AKP'li başkandan hesabının sorulmasını istedi. BDP grup başkan vekili Gülten Kışanak olayın ardından hemen AKP'yi, savcıları ve içişleri bakanını gereğinin yapılması için göreve çağırdı. Bütün bunların üzerine başkan basın metni ile özür diledi, AKP başkan hakkında inceleme başlattı, AKP kadın kolları başkanı ise Bakırcı'yı kınadı! Biz artık, atılan bütün bu adımların göstermelik olduğunu bilecek kadar iyi tanıyoruz AKP zihniyetini! AKP yine şov yapıyor (Eşcinselliği tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak gören kadın ve aileden sorumlu devlet bakanı Aliye Kavaf’ın ise bu konuya yönelik açıklama yapmaması akıllara “AKP’nin kadından sorumlu bakanlığının AKP’nin erkek egemen zihniyetinin örtülmesi için bir perde mi?” sorusunu getiriyor.)
Rize belediye başkanının özrünün gerçek olmadığını asıl gerçek olanın AKP’nin içine işlemiş olan gerici, faşist, cinsiyetçi açıklamaları olduğunu biliyoruz. Rize belediye başkanının açıklamaları tıpkı Siirt olayında valinin “Taş atmaktansa fuhuş yapsınlar” demesi gibi çağ dışı, Serdar Turgut'un Rojin hakkında 'Seks kölem yapardım' demesi gibi ırkçı, Tayyip'in '3çocuk doğurun' demesi gibi cinsiyetçi ve kadın düşmanı. Evet, AKP'nin zihniyeti bu ve biz daha önce de defalarca yüz yüze geldik bu düşüncelerle. Üstelik bu olayın devamında bu zihniyette olanın sadece Rize belediye başkanı olmadığını tekrar tekrar gördük. Diyarbakır'ın AKP'li milletvekili İhsan Arslan'da olayın ardından “Neden Karadenizliler bizden kız alıyor da biz Karadeniz’den almıyoruz” diye tepki gösterdi! Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu ise “Kürt sorunu bu şekilde çözülecekse, onlar bize iki versin, biz onlara bir kız verelim” açıklaması yaptı. Onlara göre kürdü, lazı farketmez tüm kadınlar alınır satılır mal ve birer cinsel meta… AKP zihniyetinin zehirlediği her yerden böyle gerici, cinsiyetçi açıklamalar geliyor. Biz kadınları alınıp satılabilen birer cinsel obje olarak görüp hesaplaşmalarını kız 'alış veriş'i üzerinden halletmeye çalışıyorlar. Bedenlerimizi ve kimliklerimizi hiç utanmadan aşağılamaya devam ediyorlar.

Yapılan bu gerici, ırkçı, cinsiyetçi açıklamalar AKP'nin Kürt sorununa yüzeysel yaklaşımını ve AKP'nin 'açılımı' nın gerçek yüzünü göstermiştir. Saldırı yalnızca Kürt kadınlarına değil bütün kadınlara yöneliktir. Kadına yönelik saldırıların böylesine arttığı ve halklar arası gerginliğin tırmandırılmaya çalışıldığı bu dönemde biz üniversiteli kadınlar 'barışa köprü olma' iddiamızı inatla yinelemeli; her dilden, her dinden ve her renkte kadınla ellerimizi birleştirerek daha güçlü bir şekilde bu karanlık zihniyeti söküp atana kadar ve kız kardeşliğin ülkesini kurana kadar mücadele etmeliyiz. AKP'den soracak hesabımız var! Yumurtalarımızı, şemsiyelerimizi hazırladık hesap soracağız.
Devamını Oku